Sakal, erkeklerin yüzlerinde ve boyunlarında çıkan kıllara verilen isimdir. Sakalı olmayan erkeklere ise kısaca “Köse” denilmektedir. Sakal, bugün burada bu işten iyi kötü ekmek yiyen bizlerin velinimeti gibi görünmektedir.
Sakaldan kimler ekmek yer sizce? Berberler, tıraş bıçağı, tıraş makinesi, köpüğü, jeli, tıraş öncesi, sonrası ürünleri, sakal bakım ürünleri imal edenler, ön maddelerini sağlayanlar, paketleyenler, lojistiğini, nakliyesini, depolamasını, perakende satışını yapanlar, tanıtım elemanları, müşteri temsilcileri, ürün müdürleri, reklamcılar, gazete ve televizyon çalışanları ve liste uzayıp gider, bu nedenle kıl, tüy demeyip kıymetini, kadrini bilmemiz gerekir.
Sakal bu ekonomik önemi dışında kendisine farklı anlamlar yüklenmek suretiyle tarihi ve içtimai bir önem de taşımaktadır.
– Sakala bilgelik yüklenmiştir, “Sakalımız yok ki sözümüzü dinletelim” deriz.
– Sakala yaşlılık yüklenmiştir, genellikle kendimize yakıştıramayız.
– Sakal, ermişliğin, evliyalığın da simgesidir, ak saçlı ak sakallı, nur yüzlü ihtiyarlar doğru yolu gösterir, talihimizi belirler.
– Sakal güç ifade eder, erkek aslan bunun en güzel örneğidir.
– Sakal cinsel gücün de anlatımı olabilir.
Buna karşılık sakal pasaklılık, bakımsızlık, kirlilik ve ciddiyetsizliğin de ifadesi olabilir.
İkilemlerimizde ise aşağı tükürsek sakal, yukarı tükürsek bıyıktır.
Sakal tarih boyunca erkek görünümünde önemli bir yer tutmuş, kesilip atıldığı dönemler olduğu gibi imajın önde gelen nesnesi olarak baş tacı edildiği, değişik modellerle modanın bir uzantısı olduğu dönemler de olmuştur.
Eski Yunan’da, Romalılar, Araplar ve Pers’lerde sakalın var olduğu ve erkeklik ve güç simgesi olarak yerini aldığını görüyoruz. Eski Yunan’da “sakalsız iki tip insan vardır, oğlan çocukları ve kadınlar, ben ikisi de değilim” şeklinde, Araplarda “Sakalsız adam, kuyruksuz kedi gibidir” şeklinde deyişler vardır. Kralların, sultanların da çoğunun sakallı olduğunu görmekteyiz.
İskambildeki kral (Rua, king, papaz) bile sakallıdır.
Daha sonra yakın dövüşlü savaşlarda düşmanın sakalından yakalamanın onu etkisiz hale getirmede önemli bir yöntem olduğunun görülmesi sakalın gözden düşmesine neden olmuş, Büyük İskender askerlerine tıraş olmalarını önerirken, Romalılarda sakallarını kesmişlerdir. “Sakalı kaptırmak” deyimi de buradan kaynak alıyor gibi görünmektedir.
Daha sonraları tüfeğin icat olunup, mertliğin bozulması üzerine, sakalın zamanın modasına uygun olarak yine erkeklerin önemli bir aksesuarı olduğunu görmeye başlıyoruz. Bu sefer güç ve erkeklik değil, asalet, kibarlık, zarafet ve özen sembolü olarak karşımızdadır.
Birinci Dünya Savaşından sonra sakal kesme modası yaygınlaşmış, imaj meraklıları ve din adamlarıyla dini açıdan sakalı gerekli gören gruplarda sınırlı kalmıştır. 1960-70’lerde hippilerle birlikte başkaldırı, doğallık ve biraz da pasaklılık simgesi olarak yeniden gündeme gelmişse de pek ömürlü olmamıştır.
Sakalın dinsel alanda da önemli bir yeri bulunmaktadır. Mitolojideki erkek tanrıların hepsinin sakallı olduğunu görürüz. Tanrı tasvirlerinde de Tanrı hep erkektir ve sakallıdır, ayrıca tüm peygamberler de sakallıdır.
Başta tek tanrılı dinler olmak üzere (imam, papaz, haham) çoğu inanışta din adamları sakallıdırlar, bunun bir kural mı, gelenek mi, inanış mı olduğunu ise bilemiyoruz. Bazı inanışlarda tüm mensuplar sakallıdır.
Musevilerin bir grubu, bazı Müslüman gruplar, mormonlar gibi. Arap geleneğine bağlı İslami inanışlarda sakal kesmek haramdır, batı adetidir, sakal bırakmak için de hanımdan izin almaya gerek yoktur. Bu kadar felsefesini yaptığımız sakalın biraz da somut değerlerine inmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Acaba bir erkeğin yüzünde kaç tane sakal vardır? 30.000, günde ve ayda ne kadar uzar? 0.38 mm/gün, 1cm/ay, 10-12 cm/yıl.
İnsanların sakallarını ilkin ne zaman ve nasıl kesmeye başladıklarını biliyor muyuz? MÖ 3000 civarında ve deniz kabuklarının keskin kenarlarıyla. Daha sonra, önce bakır, sonra tunç ve demir bıçaklar devreye girmiş, daha sonra ise ustura ve jiletler, çok sonra da elektrikli tıraş makineleri devreye girmiştir.
Günümüzde 15 yaşın üzerindeki erkeklerin % 90’ı düzenli tıraş olmaktadır. (% 70’inin de ıslak tıraş olduğu bildirilmektedir) Ne yararı var derseniz son zamanlarda yapılmış bir çalışmada düzenli olarak tıraş olanlarda kalp krizi ve beyin kanaması riskinin olmayanlara göre % 70 daha az olduğu bildirilmiş, fakat neden-sonuç ilişkisi kurulamamıştır.
Bir sakal tıraşı ortalama 3 dakika sürmektedir. Bu hesapla bir ayda 90, bir yılda 1080, ortalama insan ömrünü 70 yıl tıraşa başlama yaşını da 15 sayarsak yaşam boyunca da 59.400 dakika=990 saat=37 günü tıraş olurken geçirmiş oluyoruz. Doğal olarak burada dikkat edilmesi gereken nokta 59.400 dakikanın tamamında aynı jiletin kullanılmaması gereğidir. Bir jiletin ortalama ömrü 9-15 tıraş olarak hesaplanmıştır. Bu da ömür boyu 2250 jilet anlamına gelir.
Acaba biz erkekler, yüzümüze yaşam boyu sürttürdüğümüz 2250 jiletle ne gibi hasarlar veriyoruz? Normal, sağlıklı bir bünyede, usulüne uygun yapılan tıraşla 10.000 jilet de eskitsek, 100.000 dakika da tıraş olsak jilete bağlı ciddi bir sorun görülmez.
Usulüne uygun tıraş deyince ilk kural yeni (tercihen 10 tıraş hakkını geçmemiş) ve kaliteli, ikili veya üçlü bir jilet kullanmaktır. Yeni jilet, daha keskin, daha kaygan yüzeyiyle daha yumuşak ve rahat bir tıraş sağlar. Yüzde jiletin iyi kaymadığı hissedildiğinde hemen değiştirilmelidir.
Jileti doğrudan kuru yüzüne sürerek tıraş olmayı deneyen var mıdır bilmiyorum ama oldukça acı ve hasar verici olacağı kesindir ve öyle sanıyorum ki insanoğlu jiletin icadından önce yüzünü ıslatıp, sakalını yumuşatarak tıraş olmayı keşfetmiştir.
Yüzün ılık suyla yıkanarak sakalların yumuşatılması tıraş öncesi hazırlıkların en temel ve en basitidir, fakat yeterli değildir. Çünkü su çabuk buharlaşır ve kalıcılığı fazla değildir, bunun yanı sıra deri ve kılların üzerindeki yağ tabakası da suyun kaymasına neden olarak yeterince emilmesini engeller.
Sabunlu suyla yıkamak yağları ve kirleri azaltarak emilimi ve etkinliği arttırırsa da çabuk buharlaşma nedeniyle bu uygulamanın da verimi sınırlıdır. Nemliliği kalıcı kılmak için tıraşı kolaylaştırıcı, nemi tutucu tıraş ürünleri kullanmak gerekir. Bunlar arasında kronolojik sırayla tıraş sabunları, tıraş kremleri, tıraş köpükleri ve tıraş jelleri sayılabilir.
Tıraş öncesi ürünler, kalın ve kalıcı bir tabaka yaparak derideki nemi hapsederek derinin kurumasını önler, kayganlaşmasını sağlar ve tahriş riskini en aza indirirler. Günümüzde köpükler ve jeller en çağdaş ürünler ise de rahmetli babam vefatına kadar tıraş sabunu kullanmakta ısrar etmişti (ben köpükte takılı kaldım!).
Bu tıraşa hazırlık ürünlerini sürdükten sonra üç dakika beklenmesi önerilmektedir. Bu hesaba göre yukarıda yaptığımız süre hesaplarına her tıraş için üçer dakika daha eklenmesi gerekmektedir. Daha sonra sıra jiletin kullanılmasına gelir.
Jilet tıraşa başlamadan sıcak suyla ıslatılarak, yüzeyinin kayganlaşması sağlanmalıdır. Jilet kullanımı ile ilgili önemli noktalardan birisi de jiletin deriye sürülme şeklidir. Jilet deriye yaklaşık 30 derecelik bir açıyla değdirilerek, jiletin bıçak ağızlarıyla 90 derece açı yapacak şekilde (sap doğrultusunda) çekilmelidir.
Jiletin yana veya çapraza çekilmesi yanakta kesikler oluşmasına neden olacaktır. Günümüz jiletlerinde kaymayı kolaylaştıracak ve paslanmayı önleyecek özel kaplama maddeleri de tıraş keyfimizin kalitesini arttırmaktadır.
Tıraş olurken jiletin yönünün kılların çıkış yönünde olması genellikle önerilir, fakat sinekkaydı tabir edilen şekilde hiç pürüzsüz bir yüz elde etmek isteyenler genellikle ters yönde de almayı tercih ederler veya bazen boyunda kılların dönmeler yapıp yönleri birbirine karıştığı durumlarda da ters alma zorunluluğu olabilir.
Bu gibi durumlarda önce düz yönde alınıp, ikinci ve “perdah” tabir edilen kesmede aksi yönde tıraş yeğlenmelidir. Bu aradaki sürede kıllar biraz daha yumuşamış olacaktır. Yine kılların zamanla yumuşayacağı düşüncesiyle tıraşta kılların en sert olduğu çene, boyun ve bıyık bölgeleri sona bırakılmalıdır.
Tıraş olurken sert hareketlerde kaçınmalı, nazik ve küçük vuruşlarla tıraş sürdürülmelidir. Genellikle berberler bir ucundan tutturup, uzun kesilerle tıraşı gerçekleştirirler. Oysa ben dün sabahki sakal tıraşımda yaklaşık 60-70 darbede tıraşı tamamladım. Günümüzde berberler bile sakal tıraşında ustura görünüşlü aletlere takarak yine jiletlerden yararlanmaktadır.
Tıraştan sonra yüz bol suyla durulanarak, zedelemeden kurulanır. Daha sonra işlemler sırasında kaybolan nemi yeniden sağlamak için tıraş sonrası kremler, balsamlar çok yararlıdır. Bakım ürünleri farklı tiplerde olabilmekle birlikte genellikle hafif bir antiseptik, nemlendirici bir bileşen ve parfüm içerebilir. Alkol, kurumayı ve tahrişi arttıracağı için alkolden kaçınmalıdır, ayrıca antiseptik etkisi de zayıftır.
Gerek erkek ve gerekse kadınlarda jilet kullanımıyla ilgili en çok merak edilen ve yanlış bilinen nokta jiletle tıraş sonrasında kılların daha kalın ve daha gür çıktığı konusudur ki tamamen asılsızdır.
Bu arada belirtilmesi gereken önemli bir nokta erkek ve kadının yüz derileri arasında önemli bir fark olmadığıdır.
Tıraşın deri üzerinde yapabileceği olumsuz etkiler sınırlıdır. Her gün tıraş olan normal sağlıklı bir erkekte yukarıda tanımlanan şekilde işlem sürdürülürse pek fazla sorun beklemeyiz. Fakat bazı kuru derili, atopik dermatitli, seboreik dermatitli kişilerde tüm işlemler tam da olsa tahriş olma riski fazladır, deride kuruma, yanma, kaşınma, kepeklenme, kızarma görülebilir.
Ayrıca yine duyarlı kişilerde alerjik kontakt dermatit (alerjik egzama) görülebilir. Alerji ve tahriş gelişiminde tıraş ürünlerinin içindeki renk ve koku veren maddeler ve bozulmasını önlemek için konan koruyucular en çok etkilidirler. Koruyucular kaçınılmaz olarak bileşimde bulunurlar, bunların daha az duyarlandırıcı olanlarıysa sürekli aranmaktadır.
Böylesine duyarlı bünyeler için ürün geliştirilmek istendiğinde ise özellikle boyasız ve parfümsüz ürünler üretilmektedir. Hassas derilerde rahatlıkla kullanılabilme özellikleriyse klinik çalışmalarla gösterilmiştir. Ayrıca bu ürünler bir antioksidan olan E vit. ve nemlendirici özelliği olan Aloe vera ile zenginleştirilebilir.
Bunlardan başka tıraş sonrasında sık görülen sorunlardan folikülit adıyla anılan kıl dibi iltihapları ve bu iltihapları taklit eden kıl dönmesi tabir edilen psödofolikülitler (yalancı folikülitler) vardır.