Gençlik ve Güzellik - Prof. Dr. Ertuğrul Aydemir

Yaşlanma konusunda gençlikte verilen öğütler, uyarılar, istatistiki gerçekler o yaşlarda yaşlanma çok uzak göründüğü için hiçbir zaman işe yaramayacak, dinlenmeyecek, kulak ardı edilecek veya gerekleri yerine getirilmeyecektir.

Konunun meraklıları daha çok belli bir yaşı yakalamış, yaşlılık psikolojisine girmiş ama bilinçaltında bir gün zamanı geri çevirebileceğini hayal eden ve hayallerindeki bu ikinci şansı kaçırmak istemeyenlerdir.

Gençlik ve güzellik kavramları zemine ve zamana göre değişebilen kavramlardır, önce bunları tanımlayalım.  Gençlik dediğimiz kavram, kronolojik olarak baktığımızda yaşamın somut elle tutulur, gözle görünür güzel bir dönemidir ve ne yazıktır ki her güzel şey gibi bu da geçicidir.

Önemli olan bu dönemin güzelliğini içinde yaşarken fark edebilmektir, yoksa yıllar sonra solmuş resimlere bakarak “şimdiki aklım olsaydı” teraneleriyle dolu bir yaşlılık kaçınılmazdır.

Bu olumsuz örneğe karşılık az sayıda da olsa her yaşını doya doya yaşayıp hep genç hisseden örnekler hepimizin önündedir ve önemli olan da bu noktayı yakalayabilmek, yaşamdan her zaman zevk alarak kendimizi genç hissedebilmektir.

Hissedilen gençlik ise ne kronolojik yaşımızın getirdiği kısıtlamalara ne de süperegomuzun baskılarına bakmaksızın içimizde kıpırdayıp duran bir duygudur.  Bu konuda daha fazla yorum benim kapasitemi aşar ve bir felsefecinin, belki de bir psikiyatrın alanına girer.

Göreceli bir kavram olan güzellik ise genellikle gönlün kimi sevdiğiyle özdeş bir olaydır.

“Gönül kimi severse güzel odur,
İster, selvi boylu olsun, isterse bodur.”
Herkesi farklı bir güzellik çeker
Kimini güzel bir göz,
Kimini bir çift tatlı söz,
Kimini şampuan reklamı gibi saçlar,
Kimini ince bir bel
Bir başkasını zarif bir el
Kimininki güvercin topuktan başlar.

Önemli olan kendimizle barışık olmak, kendi güzelliklerimizi görebilmek, var olan güzellikleri ön plana çıkarabilmek, vücudun tümünün bu kısımdan ibaret olduğu izlenimini verebilmek ve muhakkak ki var olan güzelliklerimizi ve gençliğimizi koruyabilmektir.

Güzellik ve gençlik-yaşlılık izlenimini en belirgin olarak oluşturan organımız ise derimizdir. Oysa güzel bir göz bence güzelliğin en güzel ve en özel parçalarındandır, ayrıca gözler yaşlılıkta da güzelliğini korur, olsa olsa belki biraz ferini kaybeder.

Kaçınılmaz bir süreç olan deri yaşlanmasında iki temel unsur vardır.  Yaşa bağlı (doğal) yaşlanma ve çevre faktörlerine bağlı yaşlanma. Çevre faktörleri olarak UV, sigara, uygunsuz beslenme en çok bilinenlerdir, fakat en çok etki % 90 ile UV maruziyeti ile olur.

UV etkisi ve kısmen de diğer çevre faktörleri dışındaki deri yaşlanması kafa kağıdının eskimesine paralel olarak genel yaşlanmanın bir parçası olup, yaşlanmanın kendisi gibi herkesi kapsayan ve geri döndürülemeyen bir olaydır.

Kronolojik yaşlanmada derinin görüntüsünde çok fazla değişiklik yoktur, fakat derinin fonksiyonlarında bozulma vardır.  Hücre üremesinde yavaşlama vardır, bu yavaşlama özellikle üst ve alt deri hücrelerinde görülür.

Alt derideki bağ dokusu yapımcısı sayısı ve aktivitesinde azalma vardır, buna bağlı olarak bağ dokusu miktarında da azalma vardır.   Deri elastikiyetini ve kıvamını kaybeder.  Üstteki boynuzsu hücreler ise, su tutma ve regülasyon görevlerini yeterince yapamazlar, saç ve tırnaklarda da zayıflama olur ve uzamaları da yavaşlar. Doğal yaşlanma için değişik varsayımlar öne sürülmüştür:

  • Hücre bölünme hızının ve kapasitesinin yaşla azalması
  • Her bir canlının birim kitlesi için sabit bir potansiyel enerji miktarı olduğu ve bunun bitimiyle yaşamın da bittiği kabul edilir. Anlaşılır şekilde söylersek; yaşlılık pili azalma, ölüm ise pili bitme şeklinde adlandırılabilir. Ne yazıktır ki bu piller henüz “rechargeable” değildir.
  • Doğal nedenlerle veya UV gibi dış nedenlerle hücre yapı taşları yıkımı ve buna bağlı olarak hem işlev bozulması ve hem de hücre anomalileri olabilir ve bunlarla mücadele yoğun enerji kaybına neden olur (pile dikkat !) .

Dış etkenlerden en güçlüsü UV yani güneş ışığıdır. Yıllardan beri UV’nin Yalnız UVB kısmının yıkımdan sorumlu olduğu sanılırdı, oysa bugün etkinliği ve gücü daha az olmakla birlikte UVA’nın da aynı hasar yapıcı etkiye sahip olduğunu biliyoruz.

Fotoyaşlanma, UV’nin birikim etkisine bağlıdır.  Fotoyaşlanmada deride belirgin şekil değişikliği olur, deride kırışma, incelme, kuruma ve lekelenmeler görülür. Üst deri kısmen incelir ve ter ve yağ salgısı azalmış, buna bağlı olarak da doğal hidrolipidik örtü kalkmıştır.  Bu da derinin su kaybının artıp iyice kurumasına yol açar.  Deriyi güneşten koruyan en önemli faktör olan melanin adlı boyayı yapan hücreler de yaşla azalır ve UV’nin engellenmesi zorlaşır.

Alt deride hem doğal yaşlanma sürecine bağlı olarak ve hem de güneş etkisiyle bağ dokusu ön hücreleri azalır ve alt deri incelir.  Bağ dokusu yapımı azalır ve kalitesi bozulur. Bunlar derinin gevşek ve kırışık görünmesine neden olur. Ayrıca bu alanda damarlanma da azalmış ve beslenme de zayıflamıştır.

Derinin yıpranma ve yaşlanmasında sigara da sürekli damar büzücü etkisiyle önemli bir yere sahiptir. Beş yıldan fazla sigara içenlerde çizgi ve kırışıklarda artma, yüzde kuruluk, incelme ve grimsi bir renk ve mat, koyu turuncumsu bir kızarıklık görülür.  Özellikle dudaklardaki kırışıklıklar karakteristiktir.  Daha uzun vadede sarımsı, kabalaşmış bir deri ortaya çıkar.  Bu bulgular da diğerlerine ve güneş maruziyetine eklenir. Kadınlarda menopozda yaşanan hormonal değişikliklerin de yaşlanmada önemli bir yeri vardır.  Bağ dokusu miktarında azalma ve deride incelme görülür.

Serbest oksijen radikalleri, ortaya çıkış nedenleri ne olursa olsun hücre harabiyetine yol açarak yaşlanma sürecini hızlandıran önemli nedenlerden biridir.  Buna karşılık olarak antioksidanlar, detoksifiye ediciler ve doğal hormon uyaranları ise hücreyi yıkıma ve dolayısıyla da yaşlanmaya karşı koruyan mekanizmalardır.

Beslenme alışkanlıkları da doğrudan olmasa da dolaylı olarak deri yaşlanma sürecine etki edebilir.   Özellikle yoğun diyetler sonucu yetersiz beslenmeler organizmada antioksidan mücadele için gerekli proteinler, vitaminler ve minerallerin yeterli miktarda alımını engelleyerek doku yıkımının artışına neden olabilir.

Bunların dışında deride sarkma da yaşlanmanın önemli belirtilerindendir ve doğal yer çekimine bağlıdır.

Doğal yaşlanmayı önleme, durdurma veya geri çevirme şansımız maalesef bugün için yoktur.  Genç insanları kurban edip DNA’ larını veya kemik iliklerini içmek veya kalbimize enjekte etmek gibi korku filmi senaryosu yöntemler ise sanıyorum değişik engellerle karşılaşacaktır.

Buna karşılık UV’ye bağlı yıkımlar derideki yıkımın % 90’ını oluşturur ve önlenebilir yıkımlardır.  UV’nin 2/3’ünün güneşin en dik olduğu saatin iki saat önü ve arkasında geldiğini düşünürsek bu saatlerde en ciddi korunmanın gerektiğini görürüz.  Bunun ülkemiz için uygulamasını saat 11.00 – 15.00 olarak yapabiliriz.

Bina içinde kalmak veya sıkı dokulu giysiler giymek en iyi korunma yoludur.  Denize, güneşe çıkmak isteyenler veya spor yapanlar için yine bu yasak saatlerin dışı önerilir.  Bu saatler içinde dahi en az 20-30 faktörlü koruma içeren losyon veya kremler önerilir.

Kullanılacak koruyucuların hem UVB ve hem de UVA’yı çok iyi bloke etmesi gerekir. Yüzümüzün ve ellerimizin, ayrıca da giyimdeki cesaretimize göre açık kalan diğer alanlarımızın ise günün dışarıda bulunduğumuz her dakikasında güneş alacağını düşünerek bu alanlar için korumayı sürekli yapmalıyız.

Koruyucu güneş altına çıkmadan 20-30 dakika önce sürülmeli ve denizde, plajda iki, gündelik yaşamda dört saatten sonra yenilenmelidir. Koruyucu ürün yeterli yoğunlukta (2 mg/cm2) uygulanmalıdır.

Açıkta kalan tüm alana (yüz,el sırtı vb.) Her şeye rağmen koruyuculara da çok fazla güvenip güneş altında saatlerce kalmamak gerekir.  Bulutlar, gölgeler gibi koruyucu olduğu sanılan etkenler ise ancak yarı yarıya etkilidir ve çevreden yansımalar da etkiyi arttırır.  Kardan % 90, Sudan % 5, kum, beton vb.den ise % 20 civarında yansıma olur.  Ayrıca UV suyun 2 m altına kadar inebilir, bu nedenle denizin içi de emniyetli sayılmaz.

Deri yaşlanmasındaki ikinci önemli faktörün sigara içimi olduğunu söylemiştik.   Burada alınacak tek ve kesin etkili önlem sigaranın bırakılmasıdır.  Daha doğrusu ise sigaraya hiç başlamamaktır.

Menopoz başı veya premenopozdaki hanımları da genç kabul ettiğimize göre bu yaşlarda bir endokrin uzmanının ve jinekoloğun yardım ve destekleriyle hormonal denge zarar vermeden sağlanmaya çalışılmalı ve gelişebilecek deri incelmeleri ve kurumaları da belli ölçüde önlenmelidir.    Bu arada ideal bir sürülecek hormonal tedavi bulunamasa da çalışmalar sürmektedir.

Nonenzimatik antioksidanların gerek yiyecekler aracılığıyla ve gerekse de doğrudan alınmaları serbest radikallerin etkisini azaltarak yaşlanma sürecini durdurmada önemli bir rol oynamaktadır.   Diyetle alınmaları, diyetle alınamazsa doğrudan dışardan alınmaları deri yaşlanma sürecini yavaşlatmada yararlı biir destek sağlar.

A,C,E vit., nikotinamid, Koenzim Q, melatnin, selenyum, çinko, bakır, demir, çay, soğan, sarımsak, elma, havuç, yeşil sebze ve meyveler, tutunçgiller antioksidan içeren ürünlerin önde gelenlerindendir.

Bu antioksidan ve antiage etkili maddelerin oral yoldan takviyesi oldukça yararlı görülmekle birlikte aşırı alım ve olası yan etkiler açısından da değerlendirilerek dengeli bir şekilde yararlanılmalıdır.

Güzel görünüm için derinin doğal nem ve elastikiyetinin korunması çok önemlidir, bu konuda nemlendirici kozmetik ürünler çok yardımcıdır. Nemlendirici ürünler kuru ve yıpranmış deriler için çok yararlıdır.  Bunlara eklenen bazı maddeler ürünlerin etkinliklerini arttırır ve bazı deri yenileyici etkiler de elde edilebilir.

A ve E vitaminleri, pantotenik asit bu konuda en eski kullanılanlardan olup yerel uygulamaları yararlı olabilir.  Kollajen ve elastinli kremler, losyonlar da dermisteki hasarı gidermek için kullanılır, fakat deriden ne derecede geçebildikleri çok kesin belli değildir.  Üre hem su tutucu hem de hafif soyucu olarak yararlı olabilir.

Son zamanlarda en çok sözü edilen ürünlerden bir “Meyva Asitleri” de denen alfa hidroksi asitlerdir.  Düşük konsantrasyonlarda nemlendirici etkiyi destekler ve deri yenilenmesine yardımcı olabilir, fakat yüksek konsantrasyonlarda ciddi soyucu etki ve bununla birlikte deri yenileyici etki yaparlar.

Bu konuda etkinliği en iyi gösterilmiş olan ürün Retinoik asittir.  Altı aylık bir kullanım sonunda çok iyi etkileri görülmektedir.  Yalnız bunlar tahriş edici ürünlerdir, bunun başlamadan kabullenilmesi gerekir.

Ayrıca değişik “Peeling=Soyma” yöntemleri de benzer etki yaparlar.  Unutulmaması gereken şey hiçbiri mucize değildir, reklamlardaki abartılı sonuçları beklememek gerekir. Bunların yanında ayrıca gündelik kullanımla defoları kapatıp “Anında Etki” yapan ürünler vardır ki bunlar da amaca göre yararlı ürünlerdir.

Sarkmalara karşı en iyi önlem hayatımızın yarısını baş aşağı ellerimizin üzerinde geçirmektir.    Biraz yorucu olan bu önlem uygulamada bazı sıkıntılar yaratabilmektedir.

Bunun yerine ağız ve yüz kaslarının istikrarlı olarak çalıştırılması ve gergin tutulması sarkmaları önlemede oldukça yararlı olacak bir önlemdir.

Bütün bu genel görüşlerin ötesinde konuşmamı bitirmeden 63 yıllık deneyimime dayanarak söyleyeceğim son şey, genç ve güzel görünmenin ilk ve en önemli şartı güzel bir gülüştür.  “Gülen insan güzel insandır” özdeyişi tamamen bana ait olup, bu düşünceme katılmayan kimsenin bulunacağını da sanmıyorum, katılmayana da çok kızarım.

Güldükçe insan benzer bir güle
Yeter ki gönülden, gözden güle
Tuğruli der ki gül güzel insan
Gönülden gülen en özel insan