Parazit Hastalıkları Tedavisi - Prof. Dr. Ertuğrul Aydemir

Parazit Hastalıklarının Tedavisi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Parazitler bir hücreliden çok hücreliye (böcekler) değişen bir grup hayvan olup, bir kısmı deride hastalık yapar. Bit, uyuz, böcek ısırıkları, şark çıbanı bu gruptandır.

Uyuz

“Züğürt olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak daha iyidir”  mi  acaba?

Her ne kadar atalarımız böyle söylemişse de, söyleyenler muhtemelen hiç uyuz olup kaşınmamışlardır. Züğürtlüğe yeğlenecek tek tarafı, günümüzde bile zor ve uzun süreli olmakla birlikte bir tedavisinin olmasıdır (Bildiğim kadarıyla züğürtlüğün halen aşısı da yok tedavisi de).

Halk arasında “Gidişik” adı verilen hastalık (Scabies=gale), insan dostu bir böceğin katkılarıyla ortaya çıkmaktadır. Böcek insanları o kadar sever ki, bizlersiz yaşayamaz, insandan uzak günleri zindan olur ve böyle zamanlarda yaklaşık bir hafta içinde üzüntüsünden ölür. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan böcekler insan derisinin içerisinde bir tünel açarak yerleşir ve burada barınma, beslenme, üreme vb tüm gereksinimlerini giderir. Dişileri erkeklerinden büyük olup, insandaki olumsuz etkileri yaratanlar da bunlardır.  Erkek sarkopt birleşmeden hemen sonra ölürken, dişi ise deride tünel kazarak yumurtlamaya başlar.  İki aylık yaşamı boyunca 1 cm civarında tünel kazıp, 10-20 tane de yumurta yapar.  Erişkin uyuzlularda ortalama 10-12, çocuklarda 20 civarında sarkopt vardır.  Bu sayıyı sabit tutan ise kaşınma eylemidir.  Kaşımayla tüneller açılıp, sarkoptlar ölür, yumurtalar parçalanır, dağılır, yani kaşınma,bir çeşit savunma mekanizmasıdır.  Kaşıntının ortaya çıkışı bulaşmadan ortalama bir ay sonradır, fakat daha önceden uyuz geçirenlerde daha kısa sürede görülebilir.  Kaşıntı ve uyuzun nonspesifik belirtileri tamamen allerjik kökenli olup, böceğin özellikle dışkısına karşı olduğu düşünülmektedir.

Uyuz, her yaşta, her cinste, her ırkta ve dünyanın her yerinde görülebilir.  Sıklığı hakkında kesin yorum yapılmamaktadır, çünkü 10-15 yıllık dönemler halinde salgınlar yaparak değişkenlik göstermektedir.   Şiddetli kaşıntılı olan hastalık, insandan insana aynı yatakta yatmak gibi uzun süreli temasla veya ortak kullanılan ve deriye uzun süre,  temas eden çarşaf çamaşır gibi ortak kullanılan eşyalarla da bulaşabilir (Ben askerliğimi yaparken uyuz olan erlere tedavi süreci için 3 gün istirahat verilirdi, bu erlerin de uyuz bulaşığı olan atletlerini uygun karşılıklarla üçer gün istirahat için diğer askerlere sattığı anlatılırdı). Kalabalık yerleşimlerde, yatılı misafirliklerin sık olduğu toplumlarda bulaşma olasılığı daha fazladır. İlk kez uyuz olanlarda kaşıntı, bulaşmadan 20-30 gün sonra, daha önce geçirmiş olanlarda çok daha erken çıkar (kaşıntı böceğin atıklarına bağlı bir alerjik reaksiyon sonucudur). Kaşıntının şiddeti, yaygınlığı, gece artması ve uykudan uyandırabilmesi ve ailesel tutulum çok tipiktir. El parmak araları, dirsekler, karın, kalça, cinsel organlar ve kadınlarda memeler en çok yerleştiği bölgelerdir. Erişkinlerde derinin kalın olduğu avuç içi, ayak tabanı ve saçlı deri tutulmaz fakat, bağışıklık sistemi iyice zayıflamış kişilerde tüm vücuda yayılabilir ve tanıyı yanıltabilir. Ayrıca bebeklerde de ince derili olan avuç ve tabanlara yerleşim görülebilir. Hastalığın yerleştiği alanlarda yoğun kaşıntı izleri görülür, seyrek olarak da el parmak araları gibi özel alanlarda böceğin kazdığı tüneller ve su dolu minik kabarcıklar görülebilir. Aşırı kaşıntı sonucu, deride mikrop kapma ve/veya yine kronik kaşıntıya bağlı ekzemalar görülebilir.

Tedavide en önemli kurallardan biri, tüm ailenin tedavi edilmesidir. Kaşıntı olmasa da bulaşma olmuş olabileceği ve kaşıntı günler sonra ortaya çıkabileceği için bu uygulama gereklidir. Günümüzdeki tüm gelişmelere ve uzun araştırmalara karşın halen uyuzun haplı veya iğneli bir “İçten Kesici” tedavisi yoktur.  Bu nedenle halen elimiz, deriye dışardan sürülen ilaçlara mahkum durumdadır. Uyuz böceğini öldüren ilaçlar, boyundan aşağı, tüm vücuda sürülür ve ilacın özelliğine göre 12 saat veya daha uzun tutulur ve bu süre içerisinde yıkanan her yer yeniden ilaçlanır. Eşyalar aracılığıyla bulaşmayı önlemek için çarşaf çamaşır dezenfeksiyonu gerekir. Çamaşır ve çarşaflar kaynatılabilir, kaynayamayanlar kızgın ütüden geçirilebilir veya kuru temizlemeye gönderilebilir. Bunların yapılamadığı durumlarda eşyalar, metal veya plastik bir kaba konarak bir hafta kadar insanda uzak tutulursa bizsiz yaşayamayan hayvancıklar teker teker ölürler ve bulaşıcılık özelliği kaybolur.

Bitlenme

Bitlenme yüzyıllardır var olan, günümüzde de tam çözümlenememiş, üstelik yalnız az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin değil tüm gelişmiş ülkelerin de ortak bir sorunudur.  Her ne kadar “Pire itte, bit yiğitte” sözcüğüyle yiğitlere mal edilmişse de, her bitlenen yiğit olmadığı gibi, her yiğidin de bitlenme zorunluğu yoktur.  Bitler zorunlu insan paraziti olan böceklerdir.  İnsan vücuduna yerleştiklerinde kıl diplerinde, elbise kıvrımlarında yuvalanırken hem konut, hem de deriden de kan emerek beslenme sorununu çözmüş olurlar.  Hattâ düğün derneklerle kurdukları yuvalarda üreme faaliyetinde de bulunurlar.  yumurtalarını da telef olmaması için kıllara veya elbise kıvrımlarına yapıştırarak sağlama alırlar.

Yerleştikleri bölgelere göre üç türlü bitlenme vardır.  Baş ve gövde bitlenmesinde aynı bit cinsi yer alırken cinsel organlar çevresinde yerleşenlerde bitin cinsi de farklıdır.  En sık görülen ve iyi tanınan baş bitlenmesidir.  Bu tip özellikle okul öncesi ve ilkokul çağlarında sıktır.  Çok ihmal edilmiş durumlar dışında çok az sayıda bit, buna karşılık saçlara yapışık çokça yumurta vardır.  Kaşıntı çoktur ve buna bağlı ekzema veya mikrobik olaylar da gelişebilir.  Çocuklarda daha fazla görülen yakın temasla doğrudan bulaşma olabildiği gibi, tarak, fırça, yastık kılıfı, şapka, eşarp vb. eşyalarla da dolaylı olarak bulaşabilir.

Vücut bitlenmesi çok seyrek görülür, akıl hastaneleri, daha az olarak yatılı okullar ve kışlalar gibi toplu yaşam merkezlerinde daha sıktır.  Bitler elbiselerde yerleştikleri için vücutta yalnızca ısırık yerleri ve kaşıntı izleri vardır.

Cinsel organlar çevresindeki şekil ise, en sık cinsel temasla, daha az olarak da iç çamaşırı, çarşaf vb. eşyalarla bulaşabilir.  Bu hastalıkta kafalarını kıl diplerine gömmüş bitler ve yumurtaları çok rahat görülürler. Kaşıntı çok belirgindir.

Tedavide çok etkin ilaçlar olmakla birlikte, zaman zaman ilaçlara direnç gelişebilmektedir (DDT en tipik örnektir).  Bunu önlemenin temel yolu hekim kontrolü dışında bu ilaçları gerekli gereksiz kullanmamaktır.  Ayrıca ilaçların bitler üzerine etkileri çok iyi olmakla birlikte yumurtalar bazen etkilenmeyebilmektedir, bunun için de 5-7 gün içinde ikinci bir uygulama önerilir.  İlke olarak tüm aile tedavi edilmeli ve bulaşma kaynakları da çok iyi dezenfekte edilmelidir.  Kaynamayla bozulmayacak eşyalar için kaynatma iyi bir yoldur.  Baş bitlenmesinde saç kazıtmak günümüzde ne önerilebilir, ne de kabul edilebilir, fakat cinsel organlar çevresindekilerde kılların traşlanması yararlı olur.

Böcek Isırıkları

Hiçbir zaman “Böcek” deyip geçmemek gerekir, halk arasında “allerji”,” karaciğer tepmesi”, “ muz veya çikolata dokunması” diye adlandırılan pek çok durum aslında basit böcek ısırıklarıdır. Genellikle hastalar tarafından pek beğenilmemekte ve kendilerine yakıştırılmamaktadır. İtiraz noktaları ise “Ay ben, çok temizim, her gün yıkanırım !” veya “hepimiz aynı ortamdaydık, niye yalnız bende (veya onda, bunda, şunda)” şeklindedir. Yanıt ise şöyle olmalıdır: “Her insan böcekler tarafından ısırılabilir, fakat reaksiyonun şiddeti, yani kızarıklık, kabartı, şişme ve kaşıntının boyutları kişinin hassasiyet derecesine göre değişmektedir ve özellikle duyarlı çocuklarda daha fazla görülmektedir”. Günümüzde en sık rastlanan ısırıklar sivrisinek ısırıklarıdır. Daha çok el, yüz, kol, bacak gibi, açık alanlarda görülmektedir. Çok kaşıntılı, yaklaşık olarak yarım-bir cm çaplarında, kızarık, ortası sivri ve ortasında bir su kabarcığı veya minik kabuk olan, çok kaşıntılı ve 15 gün kadar sürebilen belirtiler görülür. Aynı ortamda bulunan kişilerde hem ısırılma oranları (cazibeye bağlı olarak) ve hem de reaksiyon şiddetleri farklı olabilir. Nem, ılıklık, CO2, östrojenler, terdeki laktik asit alkol alımı sivrisinekleri çeker. Küçük çocuklarda, bağışıklık sistemi baskılananlarda, yerli sivrisineklere yeni maruz kalanlarda daha şiddetli reaksiyonlar görülür. Bazı hastalıklarda (özellikle bazı lenfomalar) abartılı yerel aşırı duyarlık reaksiyonları görülebilir. Hemen hemen bütün ısırıklarda (büyük, çok zehirli akrep veya örümcek ısırıkları dışında) değişik boy ve şiddetlerde olmak üzere benzer belirtiler görülür. Akrep sokmaları ve örümcek ısırıkları ise şiddetli zehiri olan tiplerde ölüme neden olabilir, fakat bunlar çok seyrektir. Pire ısırıkları daha büyük, fakat daha az sayıdadır. Hayvanlardan insana geçme söz konusu olabilir, fakat insanda kalıcı değillerdir. Arı sokmaları da eğer kişinin allerjisi yoksa benzer şekilde görülebilir, fakat duyarlığı olan kişilerde şiddetli alerjik reaksiyonlara, bazen ölüme de neden olabilir, Bir zamanlar yaklaşık bir cm. kadar çapında şişler yapan, şiddetli kaşındıran tahtakurusu denen yaratıklar vardı. Döşemelerde, yataklarda, karyolaların bağlantı yaylarının içinde yaşayan, yuvarlak, şişman, siyah, yaklaşık yarım cm çaplı yaratıklardı, gece ortalığa çıkıp ısırırlardı. Rahmetli annem, karyola yaylarına gaz döküp böcekleri yakardı. Bugün bunları artık göremiyoruz. Hayvan (kedi, köpek, at, koyun) uyuzları da insanlara geçici olarak bulaşıp, şiddetli kaşıntıyla birlikte aynı ısırık görüntüsünü yaratırlar. Bir başka ısırık tipini ise ilk asistanlık yıllarımda bende büyük bir hayranlık bırakan bir şekilde rahmetli Faruk Nemlioğlu hocamdan öğrenmiştim. Kıdemdaşım olan arkadaşımla poliklinikte gördüğümüz ve her biri küçük birer tipik ısırık olan belirtilerden vücudunda yüzlerce olan bir hasta gördük ve bir anlam veremeyip, kıdem sırasına göre hocalarımıza göstermeye başladık. İki hocamız da net fikir söyleyemedi, son merci olan Faruk Hoca ise hastaya bakıp “evladım sizin evde güvercin var mı bakıyim ?” dedi, hasta da şaşkınlıkla “var hocam” deyince, “Hah işte güvercin biti kardeşim bunlar” dedi. “İşte” dedim “Hoca dediğin de böyle olur”. Ömür boyu da Faruk Hocamın bilgisine, sezgisine ulaşmaya çalıştım. Çok küçük boyutta olan bu tür böcekler özellikle kuş, tavuk vb. kanatlılarda bulunup, yüzlercesi rüzgarla pasif olarak hareket ederler ve hayvanlarla ilgisi olmayan kişilere de ulaşıp onları da ısırabilirler. Ayrıca yakalardan, paçalardan girip, kapalı alanları da ısırabilirler. Bizi bu kadar rahatsız etmelerine karşın gariban böceklerin bizi ısırırken kötü bir amaçları yoktur ve yalnızca karınlarını doyurmaya çalışırlar, bir kısmımız kahvaltı, bir kısmımız akşam yemeği olabiliriz. Böcek ısırıklarında tedavi olarak kaşıntıyı önlemek yeterlidir, 10-15 günde kendiliğinden geçerler.

Keneler ise ısırdıkları alana kafalarını gömerek sabit kalmayı yeğlerler, buradan kan emerek hem beslenme ve hemde konut sorununu halletneye çalışırlar ve çıkarılmadıkları sürece sabit kalırlar, taşıyıcı olarak bazı mikropların bulaşmasına neden olabilirler.  Çıkarmaya çalışılmamalıdır ve tüm ısırıklarda muhakkak doktora başvurulmalıdır.